31 Temmuz 2012 Salı

İspanya'nın İşi Bu Kafayla Zor




ABD'den sonra turnuvanın en iyi kadrosu İspanya, ama önemli bu değil.Önemli olan amaç, yani ABD.Bu yoldaki en büyük rakip de Arjantin.İspanya ise Avustralya'yı son anda çok küçük bir tehdit yaşasa da rahat geçti ama yapması gerekeni yapmıyor İspanya, onlara final yolunda en büyük darbeyi de vuracak olan boyalı alan üstünlüklerine dayalı oyun oynamamaları olacak.

Şöyle başlayalım:İspanya'nın 3 tane zeka küpü oyuncusu var:Pau-Marc-Calderon.Oyun bu üçlünün üzerinde dönecek ve bu üçlü oyundayken başka kimse topun yönlendirilmesine karışmayacak, Rudy de dahil.Ama Jose oyunu ne kadar etkili kuracak olursa olsun asıl üstünlük Marc'a oyunu kurma görevi verildiğinde başlar.Avustralya karşısında da İspanya'nın oyuna 2. yarıda hükmetmesi tesadüf değil kendini zorla oyunda dahil eden Marc Gasol'ün etkisidir.


İlk yarının bitmesine daha 5-6 dakika varken İspanya'nın rakibine 8 hücum ribaundu vermesi kabullenilebilir bir şey değildi.Marc'ın toplasak 4 defa topu eline alması da skandaldı sadece, onu oyuna yeteri kadar katamadağında dağınık bir hücum çıktı ortaya, hızlı oyunlar oynamak çekici geldi İspanya'ya ama sete set kaldıklarında Fernandez ve Llull'e gereğinden fazla topla oynama şansı verip Marc'ı belirli bir bölgede dikmek ve boyalı alanı sadece Pau üzerinden oynamak intihar olur.

Memphis'te destanlar yazıp İspanya'da kötü görünmesinin nedeni de hep bu oldu Marc'ın.

Ortada Arjantin ve ABD'den oluşan çok güçlü 2 rakibi var İspanya'nın.Bu 2 rakibine karşı en büyük üstünlüğü boyalı alanı.Ama özellikle Marc.Oyunun kontrolünü ele aldığında sonuç hep olumlu oldu bugün.Marc ekmeğini taştan çıkarmak zorunda kaldı ama hücum planlarının onun üzerinden dönmesi gerek.Boyalı alanda Pau'dan bile çok daha iyi bir oyun kurucu Marc, eğer bir direniş olacaksa, ABD'yi zorlayan bir takım çıkacaksa bu Navarro ve Marc'ın iyi oynamasına bakacak.Bu 2008'de de böyle oldu 2012'de de böyle olmak zorunda.


İspanya bu kafayla gidip Marc'ı 2. planda tutmaya devam ederse, Pau'ya dayanıp boyalı alanı sadece onunla kullanmaya karkarsa hücum düzeni allak bullak olur iyi rakipler karşısında.Bu hatayı Arjantin ve ABD'ye yediremezsin, Avrupa kıtasından Amerika kıtasına bir direniş gelecekse bu direnişin baş kahramanları arasında Marc ön sırada yerini almak zorunda.Öyle ya da böyle, başka şansı olsaydı keşke Scariola'nın ama yok.

O kadar konuştuk 82-70 biten maçta birkaç istatistik de verelim:

Pau Gasol 20 sayı atarak en skoreri oldu İspanya'nın.Rudy 17 sayı 6 ribaund, Marc Gasol de 12 sayı 7 ribaund yaptı.Avustralya'da ise 12'şer sayı atan Joe Ingles ve Brad Newley takımlarının en skoreri oldu, Patrick Mills de 11 sayı attı.

30 Temmuz 2012 Pazartesi

Keyif Alıyoruz, Daha İyi Olabilir



Çok temel ve sorun çıkaran 1 sorunumuz var aslında.Diğerleri halledilir.Sorun geçiş savunmalarına hâla iyi hazırlıklar yapılmamış olması.1 kişi eksik olmamız yanlış yerleşimle 2 kişi eksik görünmemize neden oluyor, o durumda 3'e 4 gelen bir takımın hızlı bir hücumda bize rahat sayı bulması olası.Özellikle Hollingswirth'ün bu tarz pozisyonlarda çemberi daha iyi savunarak rakibi püskürtmesi gerek.Çemberi bomboş bulmaları ve bunun defalarca olması hiç hoş değil.

Yan sorunlar da var elbet.Bunların başında ise üst üste çok kritik 2 üçlük atmasına rağmen Şaziye'nin yarattığı sorunlar var.Fazla harektli, iyi topa baskı yapıyor gibi görünebilir ama durum öyle değil.Üzerinden penetre yapan birine 1,5 saniyeden fazla dayanamıyor.Onun üzerine oynanan hücumlar genelde başarılı oluyor, çember savunma konusunda 1-2 basamak atlamak şart.Sürelerinin azaltılması gerektiği şart.26 dakika ona çok fazla çünkü kendine üçlük pozisyonu bulamadığında turnike konusunda bile fazla iyi olmayan bir oyuncu Şaziye.

Bir diğer yan sorun da Işıl-Birsel kombinasyonu.Birsel, Nevriye'yle birlikte bu takımın en değerli oyuncusu ve sahada olabildiğince çok durması gerek.Ama sorun şu ki oyunu iyi okuyabilen ve hücumumuzu dirlik düzene sokabilen iki oyuncumuz var sadece ve maalesef bunlar: Nevriye ve Birsel.Yani bu iki oyuncunun rotasyonu hayati oyun taşıyor.Işıl ise hücumda fazlaca yetersiz.Zaten en büyük silahı da harika savunması.Ama onu da kullanmıyoruz.Işıl sahadayken tam saha baskı veya yarı saha presin sık sık yapılması gerek ki Işıl'ın faydasını görelim.2011 Avrupa Şampiyonası'nın en çok top çalan oyuncusu olması tesadüf değildi, baskıyı çok etkili uygulayıp rakibi yıpratmasındandı.Beklenenden çok daha hasar veriyor Işıl'ın topa baskısı.

Maça gelirsek Şaziye'nin son çeyrekte 2 üçlüğü olmasa yine zora girecekti maç.Ceyhun Yıldızoğlu takımlarının son çeyrek oynamada sorun yaşamasının nedeni rotasyondan gelir aslında ama bu sefer neden bundan çok formsuzluktu.Özellikle Hollingswirth'in felaket oyunu büyük sorun çıkardı ama Bahar'ın formunu da belirginleştirdi bu kötü oyun.Bahar ilk maçta da 11 atmıştı ama fazla değer kazanmamıştı.İyi turnuva geçiriyor Bahar.Özellikle bitiricilik sorunları patlak verdiğinde Bahar demir atılabilecek bir liman, iyi şut atıyor.

Şimdi rakip ABD.Şansımız yok tabi ki, herhangi bir artımız da.Çıkıp oynayacağız, çok güçlüler.Ama önemli olan eğlenmek, onlarla kimse başa çıkamıyor zaten.

Vollmer, Altını Rekorla Aldı



Kadınlar yüzme yarışında 100 metre kelebeklemede ABD'li Dana Vollmer 55.98'le dünya rekoru kırarar şampiyon oldu.Rekor daha önceden 56.10 ile Brenton Rickard'a aitti.

Vollmer, geçtiğimiz yıl Shanghai Dünya Şampiyonası'nda da 1. olmuştu.

24 yaşındaki yüzücünün enteresan ve takdire şayan bir diğer başarısı da 16 yaşındayken katıldığı 2004 Atina olimpiyatlarında 4x200 metrede 200 metreyi yüzme süresinin 2009'da Sarah Sjostorm'un rekoru eline geçirdiği dereceden 0.08 daha iyi olması.

29 Temmuz 2012 Pazar

Bora Wang'la güne başladık!



Güne biraz geç başladım ve 2-3 dakikalık kono yarışına göz gezdirmenin ardınadan Bora Wang'ın Nijerya'lı Aruna'ya karşı oynadığı maçı izlemeye koyuldum.

Bora'nın maç başında özgüveni olmadığı açık, kötü de başladı.Rakibine arka arkaya sert vuruş imkanları tanıdı ve fark hayli açıldı.10-3 gibi.Ama 3-0'lık bir seri gelince biraz daha özgüvenli oynamaya başlayabildi Bora ancak oyunun son sayısında topu fazla kaldırınca ilk oyun gitmiş oldu, ancak tedirginliği de attı Bora.

2. oyun ise çok iyi başladı.Skor 5-2'ye kadar geldi, sonra yine basit hatalar geldi ama onlar önemli olmadı çünkü 10-7'ye kadar getirdi Bora durumu.Sonra kazanma tedirginliği üstüne Aruna'nın da etkili vuruşları gelince 5-0'lık seriyle 2. oyunu da aldı Aruna.

Bu sefer daha iyi bir başlangıç şart gibiydi ama şart olmadığını da gördük.4-2 geriye düştü Bora.Rakibinin yüksek sesli sevinç haykırışları çok sinir bozucu, üstesinden gelmek lazım.O haykırışların sinir bozmasına izin vermemesi lazım.Bora izin vermedi.5-1'lik seriyle 7-5'e getirdi durumu.Ancak ne olduysa ondan sonra oldu.5-0 Aruna serisi ve çok daha şiddetli haykırışlar.Mental gücü gösterme zamanıydı.Bora gösterdi, 10-7 geri düştüğü maçı sessiz sakin 12-10 kazandı, spiker de bu sessizlik kaynaklı Aruna'ya göndermeyi de yaptı.

4. oyun için söylenecek bir şey yok.Rüzgar gibi geçti, Bora 11-2 kazandı.5. oyun ise kopu gelmelerin olmadığı ilk oyundu.Fark iki kez 2 olmuştu.İlki 2-0, ikincisi 10-8.İkisi de Aruna lehineydi ve ikisini de çevirmek hayati önem kazanıyordu.Bora bir kez daha geriden geldi ve bu sessiz oyunu kazanarak 3-2 öne geçti, direnişi yine harikaydı.

4. setten Aruna görüntüsü
Maçı kazanmak için bu oyunu kazanmak yeterliydi.5-1'e kadar da getirdi Bora skoru, ancak Aruna o dakikadan sonra vahşi oyununu başarıyla oynayarak 6-6 yapmayı başardı.8-6 öne de geçti hatta, ancak Bora sonrasında sakin vuruşlarla avlamaya çalıştı Aruna'yı.Başardı da.O sakinleştikçe Aruna hırçınlaştı ve 8-8 oldu durum.Özellikle backhand'lerine çalışarak Aruna 10-8'e kadar getirdi ancak Bora forhand'lerini bir şekilde almayı başarıp maçı kazandı ve canlı gözle masa tenisinde ilk kez Türkiye zaferi görmemi sağladı.

28 Temmuz 2012 Cumartesi

Becky Hammon




WNBA'nin kuruluşunun 3. yılından beri, yani 13 ligdir WNBA'de.Açıkçası harika bir başlangıç da yapmamıştı Becky Hammon, ilk izlenim olumlu değildi ancak ilerleyen yıllar onu büyük bir yıldız yaptı, 4 defa final görüp şampiyonluk sevincini hâla yaşamayan ama tarihe damga vuran bir oyuncu yaptı hem de.

Benjamin Button geyiğine girmeyeceğim ama yıllar geçtikçe daha güzel bir hanımefendi olması bir yana oyunu her sene biraz daha keskinleşti.Kariyer gelişimini onun erkek basketbolundaki en büyük benzeri olarak düşündüğüm Steve Nash'e de benzetebiliriz aslında.Dediğim gibi kariyer gelişimini, oyun tarzında "set hücumunu sevmek" gibi çok büyük bir farkı var Becky Hammon'ın.


New York Liberty formasını giydiği ilk yılında Teresa Weatherspoon ve Vickie Johnson gibi 2 önemli gardın arkasında kaldı.Nash'in Jason Kidd'in arkasında kaldığı gibi.Ancak 2. sezonunda yaptığı patlama onu 32 maçın 16 defa ilk 5 başlama başarısına kadar götürdü.Ancak formayı kaptırması çok uzun sürmedi.2003'te yaşadığı diz sakatlığı da cabası.İlk 5'in değişmez ismi olmaya başlaması ise 2004 yılına denk geldi ve Weatherspoon'dan kaptı ilk 5'i.Oyundaki agresif yapısı onu kısa süre içinde Liberty taraftarlarının sevgilisi yaptı.16 Ağustos 2005'te 2000 sayı barajını aşma başarısı gösterip aynı sezon sonunda WNBA'de yılın en iyi 2. takımına seçilmeye kadar geldi kariyeri.4 Nisan'da San Antonio Silver Stars'ın yolunu tuttu.

Steve Nash'in Dallas kariyerinin ardından kariyerinin en iyi dönemlerini Phoenix'te yaşadığı açık.Dallas'tan ayrılırken NBA'nin elit oyuncularından biri olmuştu çoktan ancak süper yıldız olup bir takımı zirvelere çıkartbiecek bir oyuncu olması Phoenix Suns yıllarına dayanır.Aynı durumu düşünelim.San Antonio yılları Becky Hammon'ı WNBA'nin en iyi 3-4 oyuncusundan biri yaptı.2007 yılında 18.8 sayı ve 5 asist ortalamarıyla takımını normal sezonda konferans 2.'liğine kadar çıkardı ancak yine Steve Nash'in yaşadığını yaşadı.Tek fark takımların yer değiştirmiş olmasıydı.2005 NBA playoff'unda San Antonio, Phoenix'i konferans finalinde 4-1 elemişti, bu sefer 2007 WNBA playofflarına baktığımızda yine konferans finalinde San Antonio ve Phoenix takımları karşı karşıya.Tek fark Silver Stars ve Mercury isimleri.Silver Stars -yani San Antonio- 2-0 elendi Phoenix'e.

NBA'de San Antonio formasıyla playoff'lardaki kritik isabetleri nedeniyle "Big Shot Rob" lakabını almış olan Robert Horry'e benzer olarak "Big Shot Becky" lakabını almıştı Becky Hammon, San Antonio formasıyla.Ancak "Big Shot Rob"un yakaladığı başarıları yakalayamadı malesef "Big Shot Becky".Hem de çok daha dramatik bir sonla.2008 WNBA'nin normal sezonunda lig lideriydi Silver Stars.Hammon 17.6 sayı 4.9 asistle takımını harika kumanda etmeye devam ediyordu.Final yolunda rakip Los Angeles'tı ve bu sefer finale çıkmayı başardılar.Ancak finalde bir diğer yaşayan efsane Katie Smith önderliğindeki Detroit Shock'a 3-0'la süpürüldüler.Finalden sonra Becky Hammon adına akılda kalanlarsa serinin son maçında takımı 16 sayı farkla yenilirken oynadığı verimsiz basketbol ve maç sonunda arkadaşlarını teselli etme çabalarıydı.

2009 yılı; kariyerinin en başarılı sezonunu geçiren Becky Hammon için aynı hüsranla geçti.Diana Taurasi ve Cappie Pondexter harika oyunlarıyla Hammon'a final fırsatı vermedi.2009 ve 2010'da ilk turda 2-1 ve 2-0 elediler San Antonio'yu.Ancak Becky Hammon için çalışma azmi ve şampiyonluk isteğinin sonu gelmedi.2011 yılına geldik ve önünde çok zor bir yol var.Favori olduklarını hiçbir şekilde söyleyemeyiz.Silver Stars organizasyonundaki umutları yeşerten tek şey çaylak oyuncuları Danielle Adams belki de.Onun varlığını Becky Hammon'la birleştirince şampiyonluk umudu çıkıyor onlar için.Ancak Minnesota Lynx, Indiana Fever, Seattle Stormü, Phoenix Mercury gibi takımların karşısında pek de favori olmadıklarını söyleyebilirim.

Bu efsanenin oyun tarzına bir bakalım.Yukarıda da beirttiğim gibi sahada hep agresiftir ve tam bir kumandandır.Kısa boyuna rağmen sahip olduğu saha görüşü asist rakamlarını hep yüksek tuttu ve şutu her sene biraz daha keskinleşti.Şu sıralar Phoenix forması giyen DeWanna Bonner gibi üçlük çizgisinin 1 adım gerisinden attığı üçlüklerle rakiplerini boğmaya ve maç içinde ümitlerini yıkma konusunda üstüne yok diyebiliriz.Zayıf vücudu nedeniyle çok üst düzey bir savunmacı değil belki ama asla Carlos Boozer gibi yatma yeri olarak görmüyor savunmayı.Ben Wallace kadar iyi niyetli savunma yapma konusunda, savunma yeteneği başka bir şey tabi.Ancak onu en özel kılan şey takım arkadaşlarından oyundan ne zaman düştüğünü harika bir şekilde anlayıp oyuna ağırlığını en olması gerektiği zamanlarda koyması.Oyun zekası zaten yüksek bir oyuncu olarak 13 yılın getirdiği sahada neler olacağını ezbere bilme yetisi onu çok daha önemli bir yere koyuyor.NBA benzeri dediğimiz Steve Nash'in şampiyonluk kazanma şansı pek yok gibi ama Hammon'ın önünde bu başarıya daha yakın bir yol var.Minnesota Lynx kadar kaliteli değiller bana göre ama playoff bu sonuçta, Dallas da Lakers kadar kaliteli değildi, değil mi?


Gelelim bu efsanenin saha içinde neleri yapabildiğine.Bir kere yılmaz bir savaşçı.Geri adım atmasını beklemek rakibinin yapacağı en büyük hata olur, ancak sadece manevi şeyler katmıyor sahaya.Bu hırçınlığını savunma sırasında rakiplerini boğmak için kullanıyor, boyu kısa olmasına karşın savunduğu gardların da genel de kendisinden çok da uzun olmaması bir handikap oluşturmuyor Becky için ve savunduğu rakibi belli aralıklarla perişan edebiliyor.Oyun okuma becerisinin yılların verdiği tecrübeyle çok üst düzeye çıkmış olması top çalmasını da kolaylaştırıyor ki bunu Seimone Augustus ve Penny Taylor için de söyleyebiriz.Topu rakiplerinin ellerinden kapmak yerine atılan pasların önüne geçip topun sahibi olmayı çok iyi beceriyor bu oyuncular.

Hücumda ise tam bir maestro.Açık alanda doğru karar verme ihtimali çok yüksek, set sırasında ise Kerem Tunçeri misali içeriye dalıp o bölgeyi karıştırarak rakip arkadaşlarına boş 3'lük pozisyonları hazırlıyor.Takımda Penny Taylor, Sue Bird veya Jeanette Pohlen gibi keskin 3'lükçülerin olmaması onun şanssızlığı diyelim.Zaten takımın attığı 3'lüklerin çoğunda da onun imzası var.Ayaklarını ayarladığı zaman mesafe tanımaz bir şutör, bir elin önünde havaya kalkması da çok önemli olmayabiliyor Hammon için ancak hareket hâlinde şut atma konusunda başarılı diyemeyiz.Ancak yeteneklerini keskinleştirdiği için ne yapıp yapmaması gerektiğini gayet iyi biliyor, sadece zaman zaman 13 yıldır bitmeyen heyecanı onu yanlış tercihlere zorluyor o kadar.Bu heyecanı hiç bitmesin zaten, onu izlemek büyük keyif.

Hammon'ın önemli bir özelliği de ABD doğumlu olmasına rağmen Rusya sevgisi münasebetiyle Rusya milli takımı için oynaması ve bir ülkenin kaderini değiştirmesi.2008 Pekin Olimpiyatlarında Rusya'nın bronz madalya kazanması Becky Hammon olmadan olabilir miydi?

Sylvia Fowles



WNBA'nin ve doğal olarak dünyanın en dominant oyuncusu.1.98 boyunda ve 90 kilo ağırlığındaki bu dev kendini savunan oyunculara boyalı alanı dar etmeye devam ediyor Chicago Sky formasıyla.Türkiye'de de Galatasaray MP’de izleyeceğiz onu Avrupa’da kadın basketbolu sezonu başladığında.2008-2010 arasında o da pek çok WNBA yıldızı(Lauren Jackson,Sue Bird,Diana Taurasi) gibi Spartak Moskova forması giyip 2 defa Euroleague'de şampiyonluk sevinci yaşadı, WNBA'de ise takımsal anlamda pek bir başarı sahibi değil ama böyle bir oyuncunun şampiyonluk sevinci yaşamama ihtimali de yok maalesef.Onu durdurabilecek biri yok çünkü şu anda.

Fowles; Miami eyaletinin Florida şehrinde doğu.2 erkek 1 de kız kardeşi vardı ve maddi zorluklarla dolu bir çocukluk geçirdi.Fazla sayıda okulda basketbol oynadı ama ilk başarısı Edison Senior Lisesini 2 kez bölge şampiyonluğuna taşımasıydı ve bunun üzerine Gulliver Preparatory Okuluna transfer oldu.Burada 20.6 sayı 11.6 ribaund ortalamaları yakalayan Fowles, takımını 3A Bölgesi şampiyonu yaptı.Sonrasında da McDonalds All-American maçına çağırıldı ve 2004 yılında WBCA High Scholl All-American game maçında 15 sayı atarak MVP oldu.


KOLEJ KARİYERİ

Louisiana State Universitesinde başladı kolej kariyeri.Burada oynadığı 36 maçta takımının NCAA final four'a kalmasında çok önemli rol oynadı. 2. yılında ise bütün maçlarda ilk 5 başlayarak takımını bir kez daha final foura taşıdı. 3. sezonuna girdiğinde ise aynı başarı bir kez daha tekrarlanınca Fowles, All-American şerefini kazandı.21 Kasım 2007'de Louisiana at Lafayette Üniversitesine karşı oynanan maçta smaç atmayı başardı ve Amerika kolej maçlarında smaç atan 6. kadın basketbolcu oldu.

2007 Aralığında Miami Üniversitesine karşı oynanan maçta sağ diz menüsküsünden sakatlandı Fowles ve birkaç hafta parkelerden uzak kaldı.Ancak dönüşü muhteşem oldu 2008 SEC Yılın Oyuncusu ödülünü aldı.Ardından 24 Mart'ta oynanan bir NCAA turnuvası maçında topladığı ribaundlarla tüm zamanların en çok ribaund alan oyuncusu oldu.Bu başarılarla geleceğin yıldızının NCAA kariyeri de sonlanmış oluyordu ve görkemli kolej kariyerinin ardından sırada 2008 WNBA draftı bekliyordu onu.


WNBA KARİYERİ

Sylvia Fowles, 2008 WNBA Draftında NCAA’den ezeli rakibi Candace Parker'ın ardından 2. sırada Chicago Sky tarafından seçildi.İlk yılını 10.8 sayı 7.6 ribaund ortalamaları tutturarak bitirdi.Candace Parker çaylak yılında normal sezon MVP'si olurken o bekleneni tam anlamıyla verememişti ancak 2 sezon sonra istatistikleri 17.8 sayı 9.9 ribaunda kadar getirdi ve 2011 sezonunda 20-10 ortalamasını yakalamayı başardı ve öyle de gidecek gibi.


Ayrıca 2009 WNBA All Star maçında ikinci deneyişte smaç atmayı da başardı.Tabi herkes onu boş bırakıp bu smacın kolaylaşmasını sağladı ancak bu smaçla Lisa Leslie(2005) ve Michelle Snow'dan sonra WNBA tarihinde smaç atan 3. basketbolcu oldu.

2008 Pekin Olimpiyatlarında altın madalya kazanan ABD takımında oynayan Fowles, Avrupa'da Spartak Moskova takımıyla 2 Euroleague şampiyonluğu yaşadı.2011-12 sezonunda Galatasaray Medical Park forması giyecek olan Sylvia Fowles, Tina Charles'la birlikte oldukça üstün bir ikili gibi duruyor ve uyumu da yakalarlarsa en büyük rakipleri Fenerbahçe'nin bu ikiliyi nasıl durdurabilecekleri merak konusu.

OYUN TARZI

Fowles'ın oyun tarzını 2000'li yılların başındaki Shaquille O'Neal gibi değerlendirebilirsiniz, o efsanevi durum yok tabi ama tarz aynı ve başarılı, durdurulması çok zor.Çok güçlü her şeyden önce ve kolları çok uzun.Bu fizikle harika da pozisyon alma kabiliyeti olunca istikrarlı bir şekilde doğru yerlerde alıyor topu ve sayıyı buluyor.Doğru yeri ise yarım daire civarları.Pick&roll'lar sonrası anında kendisini savunan oyuncunun arkasına geçip araya fiziği koyup yarım daire civarlarına yerleşiyor ve havadan gelen topu kimseye kaptırmıyor.Top eline geldiğinde ise fiziğini rakipleriyle arasına öyle bir koyuyor ki kimsenin onu yavaşlatma veya engelleme şansı kalmıyor.Mutlak sonuç turnike.



İyi bir şutu yok, geniş de bir oyun alanı yok ama etki alanı dar olmasına karşın o alanda etkisi oldukça yıkıcı.Havadan top geldiğinde eğilip bükülmeden topu havada tutup bitirebiliyor pozisyonları.Genelde post-up'tan ziyade daire civarlarında servisleri toplayıp sayıyı bulur ancak post-up yaptığı zaman sağ-sol elini kullanma yeteneğiyle bitirme konusunda çok sıkıntı yaşamıyor, Tina Charles kadar fazla post-up oynamıyor, fadeaway şutu da yok belki ama gücünü en verimli şekilde kullanması, etkili olduğu yerlerde kolayca yerini alabilmesi çok özel bir oyuncu ve sayı kralı adayı yapıyor onu.Çünkü ne yapacağı belli olsa da onun amacını engelleyebilmek hiç kolay değil.Pick&roll sonrası serbest atış çizgisi civarlarından şut attığında genelde başarısız oluyor, şutu da olsa zaten neler olur bilemeyiz ancak Galatasaray'ın yapması gereken tek şey çember civarlarında onu beslemek, oraya gömüldüğü anda bombeli bir şekilde topu Fowles'a göndermek ki Prince bu konuda tecrübeli, Taurasi de pas atma konusunda asla korkak değildir ve gördüğü anda gönderir zaten, geriye kalan Işıl’ı da bu sisteme adapte etmek.


Savunmasına baktığımızda Ömer Aşık'ı düşünün, aynısı diyebilirim.Harika bir çember savunucusu.Öyle bir kulaç uzunluğu var ki kısalar kaybolup gidiyor, uzunların da direk dengesini bozuyor bu durum, tostluyorlar Fowles’a adeta.Post-up savunması yaptığı zaman rakibine mesafe bırakıp onu daire civarına sokuyor, rakip durup turnikeye kalkarken Fowles kollarını kaldırıp köreltiyor savunduğu oyuncuyu ve rakibe topu çemberden geçirme şansını fazlasıyla sınırlıyor.Pick&roll savunmasında kısaları da savunmak zorunda kalıyor ara sıra ancak çember civarlarına geldiğinizde onun üzerinden sayıyı bulmak çok çok zor.

Angel McCoughtry




Angel McCoughtry 2009 WNBA draftının hiç tartışmasız en iyisi.Hiç şüphesiz.Ama birkaç yıl sonra dünyanın da en iyisi olamayacağını kimse garanti edemez.Yetenekleri inanılmaz.Ama asıl inanılmaz olan sahip olduğu cesur karakteri.Fenerbahçe'de de forma giyen bu yıldızı tanımaya başlayalım.

LİSE KARİYERİ

McCoughtry 4 yıl boyunca St. Francis Lisesinde oynadı.Lisedeki son yılında 14 sayı 10.5 ribaund 3 asist ve 5 blok ortalamaları yakaladı, bu arada McCoughtry pota altı değil hatırlatalım.2003 yılında doğal olarak "Yılın Oyuncusu" seçildi.İlk ve son yılında MVP seçilmesi karakter özellikleri hakkında da bazı ipuçları veriyordu aslında.

KOLEJ KARİYERİ

Kolej kariyerini Louisville'de geçirdi.İlk yılında bütün maçlarda oynadı ve 7.4 ribaund ortalamasıyla bu kategoride takım lideri oldu.Notre Dame ve Seton Hall'a karşı 14 ribaund alarak kariyer rekorunu kırdı.İlk yılının en yüksek sayısı West Virginia'ya karşı 21 sayılık performansıydı.Ayrıca top çalma yeteneği de üst düzeydi.Takımın en çok top çalan oyuncusuydu.Blok ortalamasında da takımda 2. sırada yer aldı.Doğuda "Yılın En İyi Çaylak 5'i"ne seçildi.İkinci yılında ise doğuda "Yılın Oyuncusu" oldu.Eastern Ullinois'e karşı tam 41 sayı attı ve kolej rekorunu kırdı.O sezonu 754 sayı atarak bitirdi ve kolej kariyerinde 1.000 sayı barajını aşan 3. oyuncu oldu.Hem de sadece 2. yılını geçirirken.Bu inanılmazdı.Ayrıca bir sezonda 112 top çalarak bir sezonda en çok top çalan oyuncu olma rekorunu kırdı.Memphis'e karşı 11'de 11'le 24 sayı 10 ribaund yaptığı maçta unutulmazlar arasındadır ve bu maç sonrasında Cardinal Klasik MVP ödülünü kazandı.Ribaund kategorisinde kariyer rekorunu 18'e çıkardı, başarılar akıp giti.Doğuda yılın sayı-ribaund ve top çalma kralı oldu.

Ayrıca belirtmekte yarar var ki kolej kariyerinin 2. yılının sonunda ABD forması da giydi ve ABD'nin 1987'den beri Pan Am Oyunlarında altın madalya kazanmasında büyük rol oynadı.Turnuvada 12.6 sayı 5.6 ribaund ortalaması tutturdu.Saha içi isabeti %50'yken üçlük yüzdesi %70 gibi inanılmaz bir rakamdı.

Kolejdeki 3. yılında All-American takımına seçilmeyi bir kez daha başardı.Doğuda "Yılın Beşi"ne seçildi.İkinci kez Associated Press All-American şerefine layık görüldü.ESPN(2.beş), CBS Sports(2.beş), SportsPageMagazine(1.beş) ve Full Court Press tarafından All-American takımına seçildi.3. yılının sonunda 858 sayıyla bir sezonda en çok sayı atan oyuncu olma rekorunu kırdı, 2. yılında geliştirdiği rekorunu kırmış oldu böylece.23.8 sayı 8.9 ribaund ve 4.1 top çalma ortalamalarıyla bu alanda takımın lideriydi yine.Xavier kolejine karşı 21 sayı 10 top çalma 11 ribaundla triple-double yaptı.10 Aralık'tan 28 Ocak'a kadar bütün haftaların oyuncusu oldu.7 kez 30 sayıyı aşma başarısı gösterdi, sezonu 17 double-double'a bitirdi ve bu alanda doğu konferansının lideri oldu.Mart ayında WBCA Ayın Oyuncusu oldu.Tüm ülkede sayı krallığında 4. olurken top çalma krallığında ise 2. sırada yer aldı.

Kolej kariyerinin son yılında ise 23.1 sayı 9.3 ribaund ortalaması tutturdu ve Louisville'ı şampiyonluğa ulaştırdı.Doğuda yılın savunmacısı seçildi.3 kez doğunun en iyi 5'ine seçilme başarısı da gösterdi.Hartford Üniversite'sine karşı 1 triple-double daha yaptı.Kolejdeki kariyeri 2.779(20 ortalama) sayı ve 1.261(9.1 ortalama) ribaundla bitti ve bu alanlarda okul tarihinin en iyisi oldu.Sırda WNBA vardı.

WNBA YOLCULUĞU BAŞLASIN

2009 WNBA draftında ilk sıradan seçilmesi garanti gibiydi ve öyle oldu.İlk yılını 12.8 sayı 3.1 ribaund ve 2.1 asist ortalamalarıyla tamamlayarak "Yılın Çaylağı" oldu.Takımının konferans 2.'si olarak playoff'a gitmesinde önemli rol oynadı ve playoffları 19 sayı 5.5 ribaund 3 asist ortalamasıyla bitirse de takımının ilk turda elenmesine engel olamadı. 2. yılında ise inanılmaz bir çıkış yaptı.Sayı ortalaması 21.1, ribaund ortalaması 4.9, asist ortalaması da 3.1'e kadar çıktı.All-Star kadrosuna seçildi.Ligin en iyi savunma 5'ine ve en iyi 2. 5'e de girmeyi başardı.Takımı playoff'lara 4. sıradan girdi ancak kimse McCoughtry'nin tek kişilik bir destan yazacağını tahmin edemedi tabi.Baskı altında yükseldikçe yükseldi bir kez daha.2010 playoff'unda 26.7 sayı 5.4 ribaund 2.3 asist ve 2 top çalma ortalamaları yakaladı.Neredeyse tek başına finale çıkardı takımını.Konferans finalinde 42 sayıyla WNBA rekoru kırarken final serisinin 3. maçında da attığı 35 sayıyla bir final serisi maçında en çok sayı atan oyuncu oldu.3-0 elendiler finalde Seattle Storm karşısında ama sadece 2. sezonunu geçiren bir oyuncunun bunları başarabilmesi fazlasıyla etkileyiciydi.Zaten Seattle çok daha güçlü kadrosuyla finalin favorisiydi ve bu sonuç sürpriz de olmamıştı

OYUN TARZI

Hücum yetenekleri muazzam bir oyuncudan bahsediyoruz.Sayı bulma konusunda yöntemleri genel anlamda Taurasi kadar fazla diyemeyiz tabi ama topu üçlük çizgisinin içeriye geçirdiği zaman Taurasi kalitesine geldiğini bile söyleyebiliriz.O civarlardan her türlü sayısını bulabiliyor, stop jumpshot'ları orada attığı paslar fevkalade.Üçlük atma konusunda oldukça istikrarsız ve sınırlı, bu sorununu bir an önce halletmeli.Pas yeteneği de Taurasi veya Hammon kapasitesinde değil, bu da hücumdaki önemli defoları olarak göze çarpıyor.Ancak bu eksikliklerini örtmeyi iyi başardığını da söylemek gerek.Sürekli potaya gidip takımın ritmini bozan bir oyuncu olmadığı aşikar.Sahanın bir ucundan diğer ucunu uzun paslar atabilmesi önemli oluyor hücumun rahatlamasında.Hücumdaki yeteneklerinin Taurasi kadar şaşalı olmaması etkileyiciliğini de azaltabilir okuyunca ancak saydığım ve sayacağım iyi özellikleri o kadar üst düzey ve gelişmiş ki çoğu zaman durdurulamayan bir silah olması kaçınılmaz.



En büyük farklılığının penetre olduğunu söyleyebiliriz.Açıkçası ligin en iyi penetrecisi olduğunu düşünüyorum.Boşluğu bulduğu anda içeriye dalması bir kenara pozisyonları havada 2 kişiyi çalımlayıp bitirmesi veya 1 kişi karşısına çıktığında hemen yönünü değiştirebilmesi Rose'u bile andırıyor insana.Bu konuda durdurulma şansı fazla yok gibi, üçlük defosunu da böyle örtüyor zaten.Ama onun gibi bir oyuncu için üçlüğün affı yok, geliştirmek zorunda.

Ribaund konusunda ise pozisyonu için Taurasi de dahil herkesten daha iyi bir ribaundcu.Özellikle hücum ribaundlarunda tam bir bela rakip takım için.Atlanta'da herhangi bir oyuncu şutu attığı anda hücum ribaundu için pozisyon alma çabalarına başlıyor McCoughtry.Geçen yaz Dünya Şampiyonası'nda özellikle Westbrook'un yaptığı bir şeydi bu takım şutu gönderdiğinde hücum ribaunduna koşup rakip uzunların konsantresini dağıtmak.McCoughtry de bunu çok iyi yapıyor işte.

Savunmada ise oldukça elit.Rakibi önünde top sürerken top çalmak oldukça zordur ve bu anlarda top çalmayı en iyi yapan oyuncu belki de.Rakibinin attığı yetersiz pasları çalma konusunda zaten başarılı, ikisi bir araya gelince top çalma konusunda hiç sıkıntı yaşamayan bir oyuncu çıkıyor ortaya.Birebirde ondan kurtulmak da kolay değil.Pozisyonundan feragat ettiğini sık görmeyiz, savunmada yardıma gelme konusunda da başarılı ve asla bir zayıflık yaratmıyor savunmada.Zaten ortada sınırlı bir kadro varken bir takımı finale çıkartmak için hücumun yanında üst düzey bir savunmacı da olmak gerekir.Örneğin Dimitris Diamantidis.

McCoughtry önümüzdeki sezon Fenerbahçe'nin Penny Taylor'la birlikte en büyük kozu olacak.Önlerinde çok güçlü bir Galatasaray var ve McCoughtry, en iyi yaptığı iş olan penetreyi engelleme konusunda Sylvia Fowles ve Tina Charles karşısında olacak.Fenerbahçe belki takviye yapıp geliştirir kadro kalitesini ama McCoughtry gibi bir oyuncuya sahip olmak her zaman güvenilir bir ele sahip olduğunuz anlamına gelir.

Tina Charles




Daha lige gelir gelmez farkını göstermişti bu genç kız.WNBA'nin sınırlı pota altı rotasyonuna yeni bir yıldız gelmişti.Normal sezonu başarılı playoff'u görece başarısız olmak üzerer geçen 2011 sezonunun ardından 2012'de gayet iyi ilerliyor.Olimpiyat molasından sonra devam.O genç kadronun başarısı da Charles önderliğinde devam edecektir zaten.

LİSE KARİYERİ


Şimdi bu genç kızı tanıyalım.5 Aralık 1988'de dünyaya geldi.Basketbol kariyerine "Christ the King Lisesi"nd başladı ve buranın kendisi için alt seviyede olduğunu 26.5 sayı 14.8 ribaund ve 5.2 blok ortalamalarıyla gösterdi."Kadın Basketbol Koçları Birliği(WBCA) Yılın En İyi oyuncusu" ve "Miss Basketball(Bayan Basketbol" seçildi sonrasında her WNBA süperyıldızının kariyerinde bulunan McDonald's All-American maçına açağrıldı ve Newsday, the Daily News ve New York Post gazeteleri tarafından "New York Şehrinde Yılın Oyuncusu" seçildi.Christ the King'in en skorer ismiydi ve takımın 57 kez üst üste maç kazanmasını sağladı ve "USA TODAY" gazetesi tarafından "Yılın En İyi Oyuncusu" seçildi.2006 yılında bu sefer WBCA All-American maçına çağrıldı ve 15 sayı 12 ribaundla kırmızı takımın MVP'si seçildi.Aynı yıl "McDonald's Yılın Oyuncusu" "Gatorade Yılın Oyuncusu" "EA Sports Yılın Oyuncusu" "John R. Wooden Ödülü" gibi başarılar kazandı.Lise kariyeri de bu büyük başarılarla son buluyordu.WNBA için bir yıldız daha yetişiyordu ve artık kolej zamanıydı.

KOLEJ KARİYERİ

Artık şaşırmıyoruz.O da Connecticut Üniversitesi'nde geçirdi kolej kariyerini.2009 ve 2010 yıllarında okuluna şampiyonluklar getirdi ve Final Four MOP'si(NCAA Final Four'unda en iyi oyuncuya verilen ödül-Most Outstanding Player) seçildi 2 defa.Şampiyonluk sonrasına Beyaz Saray'a ziyaret geleneği vardır ABD'de.Charles da şampiyonluktan önce bununla ilgili "Barack Obama, yakında orada olacağız." demiş ve şampiyon olduktan sonra "Başkan Obama, geldik!" ifadelerini kullanmıştı.2010 yılındaysa Charles Connecticut Üniversitesi'nin bir nevi "Hall of Fame"i olan "Huskies of Honor"a seçildi.Bunu başaran 12. WNBA oyuncusu oldu ve hâla oyuncuyken bunu başaran 2. kadın basketbolcu oldu, ilki Connecticut'tan takım arkadaşı Renee Montgomery'di.Charles ayrıca 2010 yılında doğu konferansında "Yılın Oyuncusu" seçildi.


Üniversite'de tahsilini ise "psikoloji" ve "küçük ceza yargısı" üzerinde yaptı.Bu iş üzerinde hâla çalışmalarını sürdürüyor.Hatta şu anda "Bergin Islah Kurumu" tutuklu olan insanların sosyal hayata adapte olmasına yardımcı oluyor.Kurumda stajyerliği sürüyor.


WNBA KARİYERİ

Oldukça kısır bir drafttı 2010 WNBA draftı.Draft öncesinde tek bir yıldız adayı vardı, o da Tina Charles.Connecticut Sun da doğal olarak ilk sıradan seçti onu ve WNBA kariyeri başladı Charles'ın.İlk yılında hiç maç kaçırmadı ve 15.5 sayı 11.7 ribaund 1.7 blok ortalamalarıyla bomba gibi bir giriş yaptı.Tabi ki "Yılın Çaylağı" seçildi.Bunun yanına bir de "Yılın En İyi 2. Beşi"ne seçilme başarısı koydu.2. yılı olan bu yılda 17 sayı ortalamasını geçmiş durumda.Double-double ortalamalarıyla All-Star'da ilk beş oldu ve son haftalarda yayınlanan "MVP Yarışı" listesinde 1.'liği kaptırmıyor.


OYUN TARZI

Bu özel saha içinde neler yapar, ne sever, ona bir bakalım.Bir kere iyi bir atlet olduğunu söyleyelim.Ayaklarına çok hakim ve post-up oyununun üst düzey olması hiç şaşırtıcı değil bu nedenle.Sylvia Fowles'la çok karşılaştırılır ancak ondan farkı hücum repertuarının daha geniş bir coğrafyayı kapsaması.Çok iyi bir orta mesafe şutörüdür ve özellikle Renee Montgomery'le oynadığı ikili oyunlarda serbest atış çizgisinin yarım adım gerisinden uzağata olmamak şartıyla pozisyonunu alır ve şutunu gönderir, gayet de yüzdeli atar bu şutları.Fowles kadar dominant diyemeyiz zaten tarz farkı var.Tina Charles'ın oyununda post-up'ın yeri çok daha fazla.Özellike çemberin 2-3 adım gerisinden attığı fadeaway'ler rakipleri için baş belası olabiliyor.Ayaklarına hakim olması nedeniyle "hook" atma pozisyonlarını da iyi bulduğunu söyleyebiliriz.Sol elini iyi ancak üzerine biraz daha gidip sol elini keskinleştirirse o zaman tam bir bela olacağı kesin.

Pas yeteneği ise hiç kötü sayılmaz.Potaya koşu yapan arkadaşlarını iyi beslediğine defalarca tanık olduk.İyi süzüzüyor çünkü savunmayı.

Defansta yaptıklarına bakalım bir de Tina Charles'ın.Savunma konusunda Sylvia Fowles'la benzer özellikleri çok daha fazla.O da pota bekçisi ve temel görev potaya gelen elemanları püskürtmek.Fowles gibi savunduğu oyuncuyu potanın dibine çekmek gibi bie özelliği yok ama onun üzerinden sayı bulmak hiç kolay değil.Ellerini indirmeme konusunda gayet başarılı, zaten pota bekçisi için aranılan 1 numaralı özelliktir bu.İyi de bir post-up savunmacısıdır.Geri adım atmaz kolay kolay, ancak etkisini çember savunuculuğunda çok daha rahat gösteriyor.

Epiphanny Prince



2010 WNBA draftında 4. sıradan seçilerek lige adımını attı.2010-11 TKBL sezonunu Botaşspor’da geçirdi, önümüzdeki sezon için de Galatasaray Medical Park'la anlaştı.Taurasi kadar sansasyonel bir transfer olmadı, zaten değil ancak yeteneği yadsınamaz bir gerçek.Genç olmanın verdiği defoluru da var.Biraz tanıyalım Epiphanny Prince'i.

11 Ocak 1988'de dünyaya geldi Epiphanny Prince.Kolej kariyerini Rutgers Universitesinde geçirdi.Kolej kariyerinde destansı bir başarısı da var.Onun da forma giydiği maçta Rutgers, Manhattan'ı 137-32 gibi ezici bir üstünlükle geçerken Prince bu maçta tamı tamına 113 sayı attı ve kolej basketbol tarihinde 1 maçta en fazla sayı atan oyuncu oldu.2004 yılında "The Daily News Yılın Oyuncusu"  "Öğrenci Sporu Yılın En İyi Sophomore'u" , 2006 yılında "USA TODAY Yılın En İyi 2. Beşi"ne ve 2006 yılında "Parade Magazine Yılın En İyi 5'i"ne seçilme gibi başarıları var kolej kariyeri boyunca.



2010 WNBA draftında Tina Charles 1. sıradan Connecticut yolunu tutarken o drafttan çıkan 2. en iyi oyuncuydu oldu.4. sıradan Chicago Sky yolunu tuttu ve Avrupa'da da takım arkadaşı olacağı Sylvia Fowles'la takım arkadaşı oldu.ilk yılında 9.8 sayı 2.7 ribaund 2 asist ve 1.6 top çalma ortalamaları tutturdu.Bu sezon ise sayı ortalaması 14'ü geçmiş durumda.Ayrıca ligin top çalma kralı ve öyle bitirecek gibi.

Ayrıca ABD doğumlu olmasına karşın Rusya'da geçen yılları sonucu Rusya pasaportu alarak Euroleague'de Galatasaray Medical Park'a büyük esneklik sağlıyor.

OYUN TARZI

Prince 1.75 boyunda ve 2 numara oynuyor.Oyun aklı halihazırda çok gelişmiş sayılmaz.Takımın 2. skor gücü olması ona hücumda fazlaca top kullanma yetkisi verse de verimlilik konusunda ciddi sıkıntıları var.Hücumda topu aldığında yüksek post'ta potayı tam cepheden gören kesimden şut denemek onun için bir tutku adeta.Bir şekilde oralara gelip atıyor şutunu ve bunu gereğinden fazla yapıyor.Topu elinde tutma süresini biraz daha indirmesi gerek.Kısa boyunun pozisyonları içeriden bitirmesini zorlaştırdığının farkındayım ancak birebirleri sürekli şutla bitirmeye çalışmak zarar veriyor takıma, zaman zaman içeriyi karıştırıp dışarıdaki takım arkadaşlarını besliyor, bunun sıklığını arttırmalı mesela.Sylvia Fowles’ı da gayet iyi besliyor, Sezar’ın hakkı Sezar’a.

Ancak Galatasaray formasını sırtına geçirdiğinde Diana Taurasi de o formayı giymiş olacak ve bu nedenle bu kadar top kullanma şansı olmayacak.Başka özelliklerini keskinleştirmesi gerek.

Top çalma ortalamasına baktığımızda ise top çalma ortalamasının 2.5 olması iyi bir savunmacı olduğunu düşünmemize neden olabilir ancak durum bu kadar parlak gelmiyor bana.Top çalmak için pozisyonundan feragat etme olayını fazlaca abarttığını söyleyebiliriz.Ağrı'dan Çanakkale'ye gidiyor top çalmak için.Bu amaç doğrultusunda ilk hedef uzunlar oluyor.Bir uzun post-up pozisyonunu aldığında arkadan gelip topu çalma çabasını görebiliyoruz defalarca ama bu yararlı olduğu kadar gereksiz zararlar da veriyor.Ancak top çalma konusunda usta tabi ki.Bir rakibinin sıkıştığını gördüğü anda o topu çalıyor diyebiliriz, rakibinin ikinci bir şansı çok yok.Ama onun neden olduğu hatalardan dolayı Chicago'nun defalarca yediği 3'lüklere de tanık olduk açıkçası.

Son yılda çok daha iyi bir düzeye ulaştı.Daha istikrarlı ve kısmen zeki bir skorer oldu.WNBA'e de fırtınalar estirerek başladı.Ancak 2 tarafta da Sylvia Fowles'la oynayan biri olarak liderliği Fowles'a daha istekli vermesi kariyerinin çıkacağı çıtayı belirleyecek.

Courtney Vandersloot



TKBL'de Beşiktaş transferde önemli 3 adım atmıştı 2011 yazında.Jantel Lavender, 2011 WNBA draftının 4. sıra seçimi Amber Harris ve Chicago Sky'lı oyun kurucu Courtney Vandersloot transfer edildi.Bu isimlerden en göze çarpanı çaylak yılında All-Star olan Courtney Vandersloot.Onu biraz tanıyalım.

2 Ağustos 1989'da dünyaya geldi.1.73'lük oyun kurucunun lise kariyeri Kentwood'da geçti ve lise bitince Gonzaga Üniversitesi'ndeki kariyeri başladı.Kolej kariyeri boyunca 14.8 sayı 8.1 asist 3.7 ribaund ve 2.6 top çalma ortalamaları gibi oldukça başarılı rakamlar yakalaedı.West Coast Konferansında 3 kere(2009,2010,2011) yılın oyuncusu seçildi.Yine aynı yıllarda West Coast konferansı turnuvasında turnuvanın MVP'si oldu.9.4 ortalamasıyla 2010 NCAA'in asist kralı oldu.



2011 WNBA draftına katıldı.3 sıradan Chicago Sky tarafından seçildi ve hayalini gerçekleştirmeyi başardı.Sıra çalışıp iyi başarılar kazanmakta.Şu anda ligdeki ilk yılını geçiriyor ve beklentiler doğrultusunda gayet başarılı.Tabi ki sınırlı bir oyuncu ama kimse ondan Sue Bird olmasını da beklemiyor zaten.

OYUN TARZI

Hayatı ikili oyun diyebiliriz Vandersloot için.Maç içinde ikili oyun oynadığı sürece verimliliği yüksek oluyor yoksa klasik setlerde yeteneklerinin sınırlı olması çok sınırlıyor onu.Çok üst düzey bir oyuncu değil malesef.Birebirde adam geçemez kolay kolay, bazen iyi penetreler yapsa da asla üst düzey değil bu konuda da.Kendi şutunu yaratamıyor ve istikrar sorunu var.2011 sezonun sonrlarına geldiğimiz şu günlerde Ağustos ayında form grafiği fazlasıyla düştü.

Ancak olumlu olan yönü ikili oyunu üzerinde biraz durabiliriz.Pick&roll'lardan sonra orta mesafe şut atmak, boşluğu bulup turnikeyi bırakmak veya post-up'ta pozisyonunu alan uzunlara veya başka yerlerde şuta hazırlanmış takım arkadaşlarına gayet iyi servis yapıyor.Özellikle Sylvia Fowles'la oynadığı pick&roll sonrası Fowles potanın dibine girdiği zaman onu çok iyi besliyor ama Beşiktaş'ta bu kadar rahat pick%roll yapabileceği bir takım arkadaşının olmayacak olması dezavantaj olacak gibi görünüyor.Beşiktaş'ın tek şansı ikili oyunlar üzerine ölümüne çalışması.



Savunmada ise gerçekten üst düzey bir mücadeleci.Savunmaya kendini adayan cinsten.Birebirde onu geçmek de fazlasıyla zahmetli.Bir oyuncuyu saha içinde sürekli rahatsız etmek için biçilmiş kaftan.

Penny Taylor




Kadın basketbolunda zekanın, istikrarın sembolü.Bu oyunda mental becerinin yeteneklere ne kadar kattığının açık göstergesi.Aynı zamanda güzelliğiyle Türkiye basketbolu seyircisinin de fazlasıyla sevdiği isimlerden Penny Taylor.

İngiliz anne-babanın çocuğu olarak dünyaya gelen Taylor 24 Mayıs 1981 tarihinde Avustralya'nın başkenti Melbourne'de doğdu.Upwey Lisesi'ne katıldı ve basketbol kariyerine başlangıcı verdi.Ardından pekçok başarı geldi tabi.Avustralya Basketbol Ligi olan WNBL'de Dandenong Rangers takımına 2001 yılında katıldı Taylor ve buradaki ilk yılında 25.5 sayı ve 2.5 top çalma ortalamalarıyla bu alanlarda lig lideri oldu ve All-Star'a seçildi tabi.

2001 yılında ise WNBA Draftına katıldı.Vatandaşı Lauren Jackson'ın 1. sıradan seçildiği o draftta Taylor 11. saıradan Cleveland Rockers yolunu tuttu.İlk yılında 7.2 sayı 3.5 ribaund ortalamaları yakalayarak beklentileri yerine getirdi diyebiliriz, sonuçta WNBA draftlarından kolay kolay yetenekli genç çıkmıyor.Ancak şunu da söyleyebilirim ki aynı draftta Taylor'ın bir üstünden seçilen Katie Douglas da Indiana Fever formasıyla lig tarihine adını kazıdı.

Tekrar Penny Taylor'a gelelim. 2. yılında yavaş yavaş ilk 5 kalibresinde olduğunu gösterdi Penny Taylor.30 maçın 26'sına ilk 5'te çıktı ve bu sezon 13 sayı 5.3 ribaund ortalaması tutturmayı başarak Cleveland'ın en önemli oyuncularından biri olduğunu gösterdi.3. senesinde oynadığı 34 maçın 33'üne ilk 5 başlayarak 11.7 sayı 4.4 ribaund istatistikleri tutturdu ve o sezon patronlar Rockers'ı satma kararı aldı.Ancak alıcı bulunamayınca kulüp basketbol faaliyetlerini durdurma kararı aldı ve Rockers'ın oyuncuları draft usulü diğer takımlara dağıtılırken Taylor 1. sıradan Phoenix Mercury tarafından seçilerek adını tarihe yazdıracağı yer için yola koyuldu.2002 yılından sonra 2007 WNBA sezonunda da All-Star yedek kadrosuna seçilme başarısı gösterdi.2007 yılında takımın kazandığı şampiyonlukta da büyük pay sahibi oldu. 2007 playoff'unu 19.3 sayı 7.9 ribaund ve 3.8 asist ortalamalarıyla noktalamıştı

Ancak Taylor için 2008 WNBA sezonu olmayacaktı.Ayak bileğinden çok ağır bir sakatlık geçiren Taylor 2008 WNBA sezonunda hiç oynamadı.Dinlenmedek için zamanının olmadığını ve hemen rehabilitasyonlara başlayacağını açıklayan Penny Taylor'ın dönüşü 2009 sezonun ortasını buldu.Takımı onun yokluğunda lig sonunculuğuna kadar düşerken Taylor 2009 sezonun ortalarında dönüp sadece 14 normal sezon maçı oynadı ancak aynı sezon playoff'da 14.3 sayı 3.5 ribaund ve 3.4 asist ortalaması tutturdu.Özellikle final serisinde harika bir oyun ortaya koyan Taylor takımının o yıl şampiyonluk kazanmasında çok önemli bir rol üstlenip ağır sakatlığının ardından bu ağır sorumluluğun altından kalkmayı başardı ve şampiyonluğu getiren maçın sonunda gözyaşlarına hakim olamadı.2010 sezonunda ise Pondexter'ın yokluğunda 15.9 sayı 4.9 ribaund 4.8 asist ortalamalarıyla kariyerinin en başarılı yıllarından birini geçirse de takımı konferans finalinde Seattle'a elenmekten kurtulamadı.

Taylor'ın milli takımla da pek çok başarısı var.2004 ve 2008 Olimpiyat oyunlarının ikisinde de finalde ABD'ye yenilip gümüş madalya alan Avustralya'da forma giyen Taylor 2006 Brazilya Dünya Şampiyonasında ülkesine şampiyonluğa taşıyıp turnuvanın en değerli oyuncusu oldu.

2009 yılında Fenerbahçe'yle anlaşan Penny Taylor katıldığı ilk sezon TKBL şampiyonluğu yaşadı.Ardından 2010-11 sezonunda Taurasi'yle birlikte harika bir ikili oluşturan Taylar; Taurasi'nin doping skandalı nedeniyle kulübüyle ilişiğinin kesilmesi üzerine ailevi ve kişisel sorunlarından ötürü takımdan ayrılma kararı verdi.Ancak ilerleyen haftalarda tekrar Fenerbahçe'yle anlaşmaya vardığı müjdesi geldi.

OYUN TARZI

Penny Taylor kadın basketbolunun en zeki oyuncularından.Oyununun etkisini aklını kullanarak katlıyor da katlıyor.Teknik olarak kendi şutunu yaratma konusunda sıkıntı yaşıyor açıkçası.Topu kendi sürüp şutu attığı zaman olumsuz sonuçlar çıkıyor genelde ama ayaklarını hazırlayıp pası alarak şutu attığı zaman topun çemberden içeri girmesi büyük ihtimal.Oyunu çok iyi bilip savunmayı harika okuduğu için de boş pozisyonu bulma konusunda fazla bir sıkıntı da yaşamıyor.Takım arkadaşları da onunla uzun süre oynamanın verdiği alışkanlıkla gözleri kapalı biliyorlar Taylor'ın nereye gideceğini.Özellikle sokak basketbolunda -kesik- diye tabir edilen 0'dan attığı üçlükler fazlasıyla yüzdeli.Dediğim gibi, ayaklarını oturttuğunda el üzerinden olması da çok sorun olmuyor Taylor için.Genelde potayı cepheden gören yerler yerine çaprazdan veya dediğim gibi 0'dan atıyor üçlüklerini.Ayrıca harika bir serbest atışçısı.

Hücumda bir diğer niteliği de kendi şutunu hazırlayamamasına karşın sahip olduğu penetre ve faul yaptırabilme yetisi.Yılların verdiği tecrübeyle çok atletik veya çabuk olmamasına rağmen savunma arasında oluşan boşlukları çok iyi değerlendiriyor.Sahanın yan taraflarından yapmıyor bu penetreleri ancak potayı tam cepheden gören yerler ve çok az yanlarından boşluğu gördüğü anda potaya gidiyor.Bitirme konusunda da gayet yüzdeli, kendisine yapılan faulleri de Navarro gibi en inandırıcı şekilde gösteriyor.

Ayrıca harika bir saha görüşü var.Yaptığı asistlerin kalitesinin Taurasi kadar yüksek olduğunu söyleyemeyiz ancak saha görüşüyle bu defosunu o kadar iyi kamufle ediyor ki ortaya 3 oynamasına karşın 4.8 asist ortalamasıyla WNBA'nin en çok asist yapan 4. oyuncusu çıkıyor.Bazen potaya yakın yerlerde topu zıplayıp yakalıyor ve yere düşmeden boş arkadaşına havadayken veriyor pasını.Yere inmeden verdiği bu paslar rakip savunmayı haliyle çaresiz bırakıyor, genelde Candice Dupree'ye oluyor bu asistler.Aslında top sürme yeteneği biraz daha gelişmiş olsa Hidayet Türkoğlu'nun tam kadın versiyonu çıkıyor ortaya.3 numara oynayan, saha görüşü çok iyi, iyi penetreci, faulleri gösteren ve Hidayet'in daha istikrarlı şutörü.Taylor'ın artısı daha istikrarlı şutu, Hidayet'inki kendi şutunu daha iyi bulabilmesi.Tabi ki 2007-09 yılları arasındaki Hidayet'ten bahsediyorum.Taylor, Hidayet'ten çok daha istikrarlı çıktı.Adı belki Lauren Jackson, Diana Taurasi veya Lisa Leslie'yle aynı yerde olmayacak ama çok özel bir yeri olacağı açık.

Taylor'ın biraz da savunmasına bakalım.Bir kere çok mücadeleci.Taurasi gibi sürekli pozisyon hataları görmüyoruz ondan, savunmaya çok daha odaklanıyor çünkü.Yerden yere atlıyor, rakibini boğmaya çalışıyor.Bu, onun çok iyi bir savunmacı olduğunu göstermez, çok da iyi değil zaten ancak aklıyla bunu kapamaya çalışanlardan.Bir kere top çalma konusunda çok başarılı ve bunu pozisyonundan feraget ederek yapmıyor.Rakip hücumcunun attığı pasın yavaş veya yanlış yere gittiğini çok iyi sezerek anında hareket ediyor o bölgeye ve topu takımına kazandırıyor.Birebirde ise o kadar iyi değil.Yetenekleri oyuncular ona çalım atmakta çok zorlanmaz ancak akıl faktörünü kadın basketboluna en iyi katan oyunculardan.İşler sıkıştığında da gözünüz kapalı güvenebilirsiniz.

Güzelliğiyle de Türkiye'de çok hayranı olduğu açık.Bu güzelliğine üst düzey basketbolunu da eklemesi insanların gözünde çok daha değerli kılıyor onu.Önümüzdeki TKBL yılında Angel McCoughtry'le birlikte Fenerbahçe'nin en önemli oyuncusu olacak ve geçtiğimiz sezon yeteri kadar alışmışlardır biribirlerine umarım.Rakip GS MP ve onları alt etmek çok zor olacak.Ancak bunu yaparsa da son yılların en başarılı kadın basketbol takımımız Fenerbahçe yapabilir ve bu süreçte Taylor'ın yükünün ağırlığı belli.

Basketbol-Türkiye-Olimpiyat-Keyif



Maça harika başladık.Sonradan da gördük bu önemli değil, olamaz da zaten.İki takım da ilk kez olimpiyatlarda ve liseler arası maçta ilk kez oynayan bir gencin yaşadığı heyecandan çok daha fazlası o hanımların yaşadığı heyecan.İlk sayıları bulanın bir süre alıp götürmesi normaldi zaten.

Ama ortada çok iyi bir oyunumuz da yoktu, oyun kalitemizin 2010 yarı finaline yakın olduğunu bile söylemek ayıp olurdu ancak Angola'nın farkı kapatması bir anlık dalgınlığımız değil ciddi bir eksiklik Türkiye'de.Hızlı hücum savunmalarında sürekli aksaklıklar yaşanması bir anlık odak bozukluğu değil aslında, sıklıkla yaşama sorunumuz olan ciddi bir sorun.


Bu sorunun üstesinden mutlaka gelinmesi gerekiyor, ama üstesinden gelme ihtimalimizin halihazırda bulunmadığı bir sorun var maalesef.O da Birsel yokken bu takımın düştüğü içler acısı hâl malesef, durum öyle bozuk bir hâl alıyor ki oynanacak set 10 saniyede geçtikten sonra "koça bakılınca" belli oluyor.Ama yapacak bir şey de yok.Birsel standartına yakın bir oyun kurucumuz bulunmuyor.O yokken oyunu Nevriye üzerinden kurup ona "Gasol görevleri" de diyebileceğimiz görevleri verip oyunun oradan yönlenmesini beklemek geliyor benim aklıma.

Ama rakipler maalesef çok güçlü.Gruptan ilk 2'de çıkamamak, yani 2. çıkamamak çeyrek finalde elenmek anlamına geliyor zaten.Rusya'nın önüne geçme ihtimalimizin olmadığı açık.Kanada'yı da ilk kez izledim ve hayal kırıklığı da yaşadım valla.Çok iyiler, özel bir günlerinde oldukları açıktı bugün, fazla yüzdeli şut sokarak sıradan bir takımın gardını bin defa düşürecek oyun oynadılar aslında.Ama rakip Rusya ve Becky Hammon olunca gard düşürmek de imkansız.Yıllardır başarısızlıkların en büyüklerini yaşamış bir oyuncu olarak hep takımlarını ayağa kaldırdı Hammon.2008'de Detroit Shock'a elendiklerinde de o acıyı ondan başka kaldırabilen tek bir Silver Stars oyuncusu da çıkmamıştı.

Neyse önemli olan katılmak.Grupran çıkmak da gayet olası bir ihtimal, çok iyi bir takımız ve en iyi saf Avrupalı oyun kurucuya da biz sahibiz, unutmayalım.Ama yaratılışta var, hep fazlasını istiyoruz ama televizyon karşısında oturup Türkiye'yi oralarda izleyebilmek bile büyük keyif.

Yakışır Sana


Olimpiyat açılışında hangi ülkenin bayrağını kimlerin taşıyacağına bakmıştım ama Avusturalya kaçmış gözümden.Lauren Jackson'ı bayrağı taşırken görünce de epey şaşırdım.Ama hakkıdır.Çok çalıştı olimpiyat için, bunun için WNBA sezonunun olimpiyat öncesi dönemin için izin bile istedi Seattle Storm'dan oynamadı.Penny Taylor da yokken dağlar kadar yük var omuzlardında.


27 Temmuz 2012 Cuma

Yapmayın, Taurasi yalanına kanmayın!


Hep söylerim "en iyi" kavramını oluşturmak için derin bilgiler gerekir.Ancak buna da kimsenin bilgisi kolay kolay yetmez, o yüzden "en iyiler" hep bir senaryodur ve bu senaryo genelde tutar.Fazla da irdelenmez.Sadece Türkiye'de değil her yerde durum böyledir.

"En iyi"nin olmadığı yerde pazarlama da yapamazsınız çünkü.İnsanları "önde ve peşindekiler" senaryosunu seyre koymadan hiçbir şeyi cazip hale getiremezsiniz.İşinizi yürüten insanların ilgisiyse elinizden başka bir şey de gelmez zaten, ortaya bir tespit atıp diğer her şeyi etrafına dizayn etmek zorundasınız.Bunun için uğraşmalısınız.



İlgi alanım basketbol olduğu için bu alanda irdeleme yapmam daha doğru olur.Erkeklerin oynadığı basketbolda olduğu gibi kadın basketbolunda da saydıklarımın çoğu geçerliidir aslında.Farklı bakmak gerek, üzerimize diretilenin aksi yönünde düşünmemiz gerek ki tehlikenin farkına başımıza gelmeden varalım.

Sorun Taurasi'nin ta kendisi aslında.Kadın basketbolunda rekabetçiliğin zirvesidir Taurasi.Mağlubiyete olan hazımsızlığın zirvesi.Ama bu durum samimiyet sınırlarının dışında vuruluyor suratımıza.Rekabetin vurup kırmak olmadığını unuttuğumuz anda hep aşırılıklar geliyor ardından.

Böyle olmamalı işte, olay bu noktaya geldiğinde durumun rekabetçilikten çok aptallık olduğunu anlamak gerekiyor, rekabetin içine zekasını koymayan bir oyuncu çünkü Taurasi.

Aldığı hatalı 6. faulün ardından dakikalarca hakeme küfür edebilen, kaybettiği bir maçın ardından taraftarlara hareket yapabilen birine rekabetçi demek de istemezdim ama durum da bu malesef.Ama bunun gerçekliketen çok pazarlama olduğunu da yine hatırlatmak gerek.


Şöyle ki: Bir oyuncu hayatını şut merkezli oynuyorsa, en iyi basketbolcu ünvanını attığı zor şutlarla alıyorsa ve işler sıkışınca o zor şutların girmesinden başka bir çaresi kalmıyorsa nasıl en iyi oyuncu olabiliyor ki.Kazandığı 2 şampiyonluk bu tescilin belgesi olamaz da.

Ki bu gerçeği bütün Galatasaray'lılar da yaşadı.Penny Taylor'ın varlığı Taurasi'yi Türkiye'de bambaşka bir boyuta çıkarırken Taylor'sız bir Taurasi'nin bas bas bağırıp küfürler etmekten başka bir şey yapmayan biri olduğu gerçeği de Galatasaray'da gün yüzüne çıktı maalesef.Fenerbahçelilerin de Taurasi'ye bu denli sarıp ağır tepkiler göstermesi de ona verilen gereksiz değerden kaynaklanıyor.Karakterine değil basketbolculuğuna verilen gereksiz değer bu.

Halbuki benim için dünyanın en iyi oyuncusunun adı Taurasi'nin yanında anılmadı bile.Sylvia Fowles gibi bir oyuncuya sahipken, aynı zamanda Whalen,Sue Bird, Hammon gibi bir oyuncu da yokken Taurasi'yi almak en büyük zırvalıktı halbuki.Takımı ileri götürmek için yapılan bir hamle de kesinlikle değildi, olay politikti sadece.

Fowles hak ettiği değeri hâla göremeyedursun o kıdeme yavaş yavaş ulaşan, çok daha ötelere de çıkacak olan Candace Parker kadın basketbolunda durdurulamaz bir güç olma yolunda çok şiddetli ilerliyor.Yakında zirveye çıkıp pazarlamaların onun üzerinden başlayacağı da çok açık.Sorun şampiyon olamaması.Sonra neler olacağı belli zaten.